DEPREMDEN TÜRKİYELİLERE BİR MESAJ VAR!
yer küre kafasıyla, depremin ağzıyla ve fay hatlarının diliyle insanlara seslenen ALLAHın adıyla
Türkiye'nin 10 şehrini vuran Deprem, Türkiyelilere açık bir mesaj
gönderdi. Fakat Deprem'in dilini herkes bilemediği, mesajını herkes anlayamadığı için, onu size
Allah'ın yardımı ve öğretmesiyle açıklamaya çalışacağız.
Deprem açık mesajında kısaca şunları söylüyor: "Ey Türkiyeliler! Görüyorsunuz, dünya hayatı ebedi değildir. Yine
görüyorsunuz, ölümü öldüremezsiniz ve öldüremiyorsunuz. Ve yine görüyorsunuz
ki, yer küreye ve fay hatlarına hükmedemezsiniz. Yani büyük felaketler karşısında acizsiniz,
fakirsiniz ve muhtaçsınız. Madem insanî gerçek kimliğiniz acizlik, fakirlik, muhtaçlık ve
ölümlülüktür, o halde bu noksanlıklarınıza medet verecek, onları ortadan kaldırabilecek olan
Sahip'inizi bilmeli, O'na dayanmalısınız. Ancak bu bilme ve dayanç ile gerçek kuvvet, gerçek zenginlik, gerçek ihtiyaçsızlık ve gerçek ölümsüzlüğü bulabilir ve
kazanabilirsiniz. Madem kazanmak istersiniz ve kazanmayı çok seversiniz, o
halde Sahip'inizin son olarak gönderdiği Muhammed isimli Elçi'ye ve Kur'an
isimli Kitap'a yönelin. Onlarda Sahip'inizin kim olduğunu, sizlerden ne
istediğini, sizlere neler vaadettiğini bilecek ve bulacaksınız. Bu biliş ve buluşla da gerçek kuvvetinizi,
zenginliğinizi ve ölümsüzlüğünüzü kazanacaksınız. Bu kazanca
önem vermeyenler ise kayıpta kalacaktır.
İmza: Dünya ve evrenin ve içindekilerinin tek Sahip'inin doğal elçisi Deprem."
Not 1: Sorulabilir: "Depremin suçlusu
kimdir?"
Cevap: Depremin suçlusu ya Allah'tır, ya Allah'a ve
yaratılışın yasalarına itaat etmeyen insanlardır, ya da doğa olaylarıdır. Fakat Allah suç işlemez. Çünkü O bütün
kötülüklerden ve zulmetmekten arınmıştır. Geriye kalıyor; insanların itaatsizliği ile doğa olayları. Eğer insanlar
Allah'a inançsızlık ve itaatsizlik içinde iseler, bu durumda yüce Allah adalet gereği olarak kötülük
içinde olan insanlara bir felaket gönderebilir. Eğer bu felaket
masum insanları da yakıyorsa, o zaman Allah bununla İstanbul, İzmir, Ankara gibi
büyük şehirlerdeki inançsız ve itaatsizleri uyarmak istiyordur. Yani
deprem onlara Allah'ın bir mesajı olabilir.
Depremde masumların da yanmasında Allah için bir kötülük
yoktur. Çünkü Allah o masumların mallarını sadakaya çevirir, canlarını da cennetle
ödüllendirebilir, eğer inançsız ve ibadetsiz değillerse. Aksi halde adalet yerini bulmuş olur, Allah'ın üzerine suç yıkılamaz.
Doğa olaylarının suçlu olup olmadıklarına gelirsek; doğa olayları, Allah tarafından konulmuş yasalar altında işlemektedir. Bu yasaların işletilmesinde bazı mecburiyetler
olabilir ve bunlar da birtakım yıkımlar getirebilir. Bu durumda ise önlem
almaktan ve yaratılışın yasalarına itaat etmekten başka çare yoktur. Tabii
insanın her yıkıcı olaya karşı koyacak gücü yoktur ve olmayabilir. Bu durumda da Allah'a sığınmaktan başka çare kalmaz.
Allah'tan sığınma ve koruma isteyenleri Allah mutlaka korur. Bunun için gece yatağa girerken:
"Allah'ım, bizi felaketlerden koru!" demek gerekiyor.
Not 2: Depreme dayanıklı evler yapmak, yaratılışın yasasına itaat
etmektir. Bu yasaya itaat etmeyenlerin cezası bu dünyada çabuk verilir.
Depremde yıkılan evlerin altında kalmak, yaratılışın yasasına itaatsizliğin cezasıdır.
Not 3: Sorulabilir: "Depreme dayanıklı evler yapmak yeterli
olur mu?"
Cevap: Deprem bölgesinde yaşayanlar önlem olarak depreme dayanıklı evler yapabilir
ve yapmalıdır. Fakat bu önlem yeterli olmayabilir. Çünkü bir toplum çoğunluk olarak suç işlemekte ise,
Allah depremlerin şiddetini artırarak onların depreme dayanıklı evlerini yıkabilir. Bu durumda daha dayanıklı evler yapmak çare olmaz. Geçerli çare, "suçlu toplum"
olmaktan çıkmaktır. Bir ülkede Allah'a inançsızlık ve ibadetsizlik veya suç işleme çoğunluk haline
gelmişse, Dünya Evi'nin Sahibi Allah o toplumdan razı olmaz, onlardan
rahatsız olur ve onları yok etmek ister ve eder. Geçmiş çağlarda Nuh peygamberden itibaren Hz. Musa'ya
kadar hep böyle olmuştur ve bu olanları da Son Kitap'ında bildirmiştir.
O halde "suçlu toplum" olup olmadığımıza bakmamız gerekiyor.
Not 4: Sorulabilir: "Diyelim ki halk çoğunluğu Allah'a inanç ve ibadet içinde yaşıyor, ama yine de
deprem olursa ne olacak?"
Cevap: Yine de deprem olursa, ölen inançlı ve ibadetli
insanlar dünya hayatını kaybeder, ama öte dünyada cenneti kazanırlar. Yani onların bir kaybı olmaz. Geçici olanı kaybederler,
ebedi olanı kazanırlar. Fakat inançsız ve ibedetsizlerin böyle bir kazancı olmaz. Onlar her
iki tarafı da kaybederler.
Not 5: Yine
sorulabilir: "Çin ve
Hindistan'daki milyarlarca insan Allah'a inanmıyor ve Avrupa ve Amerika'daki insanlar da
Allah'a ortak koşuyor. Allah onları neden yok etmiyor?"
Cevap:
Onların suçu çok büyük olduğu için cezalarını erteliyor,
kıyametten sonraki
yeniden diriltilişin ardından gelecek Büyük Mahkeme'ye bırakıyor. Şimdi ise onları dünyanın imarı için çalıştırmakta, onları kullanmaktadır. Onları yok ederek dünyanın kurulu olan denge ve düzenini bozmak
istememektedir. Eğer onlar ilk çağlarda yaşamış olsalardı, yani dünyanın insanlar tarafından kurulu bir düzeni olmasaydı, onları fazla yaşatmazdı. Onlara şimdilik
mühlet vermekte, ama kıyametten önceki
Büyük Deprem'de onlar mutlaka yok edileceklerdir.
Not 6: Deprem bölgesinde yaşayanların, evlerini 9 şiddetindeki bir
depreme dayanıklı hale getirmesi gerekiyor. Fakat dayanıklı evler yapma işlemi maliyeti artıracaktır. Buna da
fakirlerin gücü yetmez. Bu durumda zenginlerden "mal ve servet
vergisi" almak gerekecektir. Bu verginin de fakirlere aktarılması gerekiyor. Onlar
da bu yardımla evlerini dayanıklı hale getirebilir. Aksi halde bir dahaki
deprem gelinceye kadar çürük evlerinde yaşayacaklar ve
depremin darbesi indiğinde de yok olup gideceklerdir.
Not 7: Sorulabilir: Herşeye gücü yeten Allah, fay hatlarının kırılması ve sürtüşmesinden meydana
gelen ve depreme sebep olan titreşimleri durdursa olmaz mı?
Cevap: Kaynamakta olan bir su tenceresinin kapağını tencereye
tencereden kopmayacak şekilde yapıştırır veya kilitlerseniz, kaynayan ve buharlaşan su hava
alamayacağından o tencere patlar. Bunun gibi, eğer fay hatlarının sürtüşmesinden meydana
gelen titreşimler durdurulacak, yani yerüstüne çıkması
engellenecek olursa, bu sefer o titreşimler yerküre içine döner ve
dünyayı patlatır. Bu ise daha büyük bir felakettir. Bu felaketin meydana gelmemesi için yerüstünde bazı depremlerin
olması kaçınılmaz olmuştur.
Not 8: Depremde yıkılan binaların enkazından çıkan altın, gümüş, mücevher ve
para, eğer sahipleri ölmüş ise devlete aittir. Devlet bu çıkanlarla depremin
verdiği zararı ortadan kaldırmaya çalışır. Enkaz altından sağlam çıkacak diğer eşyalar ise fakirlere dağıtılabilir. Yağmacılara fırsat vermemek
gerekir.
Not 9: Sorulabilir: "Yapay deprem yaratmak mümkün mü?"
Cevap: Yapay deprem yaratmak mümkündür. Türkiye'nin güvenliğini tehlikeye
atmamak için detaylı bir açıklama yapmıyoruz.
Not 10: Sorulabilir: "Türkiye'de seçim yapılmalı mı?
Cevap: Türkiye'nin uğradığı felaket zamanında buna, AB ve
ABD'nin Türkiye üzerindeki hesapları nazara alınarak karar
verilmeli. Ve PKK'nın HDP aracılığıyla Türkiye yönetimine girmesi mutlaka engellenmelidir. Aksi halde
Türkiye kaybedilmiş olur!
Not 11: Türkiye'nin ve
milletinin felaket ve acısı büyük. Fakat Allah bu ikisinden de büyüktür.
"Allah büyüktür" diyerek acımızı küçültmeye çalışmalıyız. Çünkü 10 ilde
meydana gelen depremde onbinlerce ailenin bir anda yok olmasının verdiği şok ve acıyı ancak
"Allahu Ekber-Allah Büyüktür" cümlesiyle dindirebilir, karşılayabiliriz. Ve
ölen masumların ve müslümanların öte dünyada yeni bir hayat ve mükafat kazanmaları inancı da biz
müslümanları sakinleştirir.
"Allah büyüktür" demek, laikliğe aykırı olmaz. Çünkü o sözü
söylemek bir ibadettir. İbadet ise devleti yöneten değildir. Devleti
siyasetçiler yönetir. İbadeti engelleyen bir laikliğin ise Türkiye'de yeri olamaz! Çünkü
Türkiyelilerin yüzde doksandan fazlası "Müslüman"dır. Çoğunluğu müslüman olan
bir ülkede ibadet ve müslümanca yaşayış yasaklanamaz! Yasaklanması gereken, ibadeti
ve müslümanca yaşayışı engelleyen laikliktir ve o anlayıştır.
Not 12: Sorulabilir:
"Türkiye'de şimdiki yaşanandan daha büyük bir deprem olabilir mi?"
Cevap: Olabilir! Ankara, İzmir veya İstanbul'un 12 şiddetinde bir
depremle vurulduğunu ve o şehirlerin yüzde altmış veya sekseninin yıkıldığını düşünün. Bu şiddet ve yıkıcılıkta bir depreme,
"şimdikinden daha büyük" denir. Eğer Ankara, İzmir ve İstanbul'da yaşayanlar çoğunlukla azgınlık, taşkınlık ve Allah'a teşekkürsüzlük
ederlerse, deprem onlardan uzak olmaz. Çünkü Kur'anda bir
ayet şunu söylemektedir (yorumlayarak veriyoruz): "İnsanların işledikleri
kötülüklerden dolayı karada ve denizde bozgun, bozulma ve yıkım meydana geldi.
..." Bu ayete göre insanların kötülükleri felaketleri davet etmektedir. Çünkü siz bir atın, eşeğin veya katırın sırtına bindiğinizde o
hayvanların sinirini bozarsanız, o hayvanlar sizi sırtından aşağı atar. Bunun
gibi, insanların yaptığı kötülükler de yerkürenin sinirini bozmaktadır. Fay hatları yerkürenin
sinirleridir. Bu sinirler bozulunca deprem meydana gelebilir ve yerküre bir
hayvan gibi, onun sırtına binmiş olan insanları aşağıya atar. Eğer insanlar inançsızlık, inkarcılık, ibadetsizlik,
bozgunculuk ve Allah'a teşekkürsüzlük gibi kötülüklerle dünyanın sinirini
bozarlarsa, daha büyük depremler olabilir. Allah Türkiye'mizi daha büyük
felaketlerden korusun!
Not 13: Düşünülebilir: "En iyi çare deprem bölgesi olan şehirlerden kaçmaktır." Bu doğru mu?
Cevap: Deprem bölgesinden kaçmak bir çare olabilir. Ama
en iyi çare değildir. İlahî taraftan kulağımıza şöyle bir ses geliyor: "Durun! Nereye kaçıyorsunuz? Sizin
kaçtığınız yerde Allah'ın sizi bulamayacağını ve vuramayacağını mı sanıyorsunuz?"
Evet, eğer insanlar "suçlu toplum" olmuşsa, Allah onları heryerde bulur
ve vurur. Çünkü Allah, deprem bölgesi olmayan yerlerde de deprem yaratabilir ve bu
güce sahiptir. Bunun için de bir emir vermesi yeterlidir. Çünkü herşey O'nun emrini
dinleyebilir kabiliyettedir. O halde kaçmak çare değildir. Gerçek çare, Allah'ın istediği gibi olmak ve
yaşamaktır.
İkinci olarak: Deprem bölgesi olmayan şehirlere taşınmak, o şehri kalabalıklaştırır. Kalabalıklaşma sakinliği bozar. Trafik çoğalır, şehir zehirlenir.
Zehirli hava ömrü kısaltır. Buna izin verilmemelidir. herkes olduğu yerde kalmalıdır.
Deprem bölgesi olmayan şehirlerin valisi, kaymakamı ve nüfus müdürlüğü bu işi ciddiye almalı ve başka şehirlerden
gelecek olanlara "şehrimize ancak şu kadar yerleşimci alabiliriz" şeklinde bir sınır koymalıdır. Bu ölçü dolduğunda daha fazla
yerleşimcinin mesken tutmasına izin verilmemeli, şehirlerin gelişigüzel dolduruluşu engellenmeli ve
o şehirde yeni doğacak olanlara yer kalmalıdır.
Ey Ankaralılar, İzmirliler ve İstanbullular! 10 ilin birden uğradığı felaketi gördünüz. Bu felaket hiç beklemediğiniz bir anda
sizin de başınıza gelebilir. Kurtuluş reçeteniz hazır mı? İç dünyanızın apartmanları depreme dayanıklı mı?
Not 14: Deprem gibi büyük felaketler, felaketsiz bir hayattaki saadeti
ortaya çıkarıyor, onu gösteriyor. Felakete uğramamış olanlar, içinde bulundukları saadetin teşekkürünü yapmalıdırlar. Bu teşekkür yapılmazsa, o nimet
gider, yerine (şimdiki gibi) felaket gelir!
Not 15: Ey insanlar!
Yüzyıl sonra başlayacak olan kıyametten 33 yıl kadar önce yani 2090'lı yıllardan itibaren dünyadaki bütün şehirleri ve
evleri yıkacak kıyamet öncüsü çok büyük depremler meydana gelecektir. Belki 12-15 şiddetinde olacak
bu depremlerde insanlığın çoğunluğu ölecektir. Geri kalan azınlık ise kıyametin birinci ve ikinci darbelerinde
hayatlarını kaybedecektir. Türkiye'deki 10 şehirde meydana gelen deprem ise, gelecekteki
dünya çapında meydana gelecek olan Büyük Deprem'in çok küçük bir örneğidir. Bu örneğe bakarak gelmesi
yaklaşmış Büyük Deprem'in yıkıcılığını görebilirsiniz. İsterseniz bu
gördüklerinizden ibret alabilir ve kendinizi geleceğe hazırlayabilirsiniz.
Madem geleceğinizde ölüm ve yıkım var, o halde ölümsüz bir hayatı aramak boynunuzun borcudur. Bu borcu ödemek
isterseniz, yani cenneti isterseniz, bu isteğinizi ancak
Kur'anda ve Kur'anlıca yaşamda bulabilirsiniz. Bu yaşamı şimdiden kazanmak sizi kurtuluşa götürecektir.
Kurtuluş istemez misiniz?
Hayat veren hayat alan yüce Allah, deprem felaketinde ölen iyilerimize
rahmet etsin. Kötülerimize şefaat ihsan etsin. Zalimlere de azap etsin!
Duamız da şu olsun: Allah'ım! Sana dönüşümüzü güzel eyle. Türkiye aleyhinde faaliyet gösterenleri de kahreyle,
onların hesabını boz! Amin.
İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.
Allah'tan başka tanrı yoktur. Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.
Zaman: Yeni
Çağ'ın yirmiüçü, Şubat ortası.
Mekan:
Avrupa.
Makam:
Hakka davet ve uyarı.
Boyut:
Muranizm.
Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.
(Muranist:
Modern Kur'anlı.)
* *
*