Samstag, 18. Februar 2023

DEPREMDEN TÜRKİYELİLERE BİR MESAJ VAR!

DEPREMDEN TÜRKİYELİLERE BİR MESAJ VAR!

 

yer küre kafasıyla, depremin ağzıyla ve fay hatlarının diliyle insanlara seslenen ALLAHın adıyla

 

Türkiye'nin 10 şehrini vuran Deprem, Türkiyelilere açık bir mesaj gönderdi. Fakat Deprem'in dilini herkes bilemediği, mesajını herkes anlayamadığı için, onu size Allah'ın yardımı ve öğretmesiyle açıklamaya çalışacağız.

Deprem açık mesajında kısaca şunları söylüyor: "Ey Türkiyeliler! Görüyorsunuz, dünya hayatı ebedi değildir. Yine görüyorsunuz, ölümü öldüremezsiniz ve öldüremiyorsunuz. Ve yine görüyorsunuz ki, yer küreye ve fay hatlarına hükmedemezsiniz. Yani büyük felaketler karşısında acizsiniz, fakirsiniz ve muhtaçsınız. Madem insanî gerçek kimliğiniz acizlik, fakirlik, muhtaçlık ve ölümlülüktür, o halde bu noksanlıklarınıza medet verecek, onları ortadan kaldırabilecek olan Sahip'inizi bilmeli, O'na dayanmalısınız. Ancak bu bilme ve dayanç ile gerçek kuvvet, gerçek zenginlik, gerçek ihtiyaçsızlık ve gerçek ölümsüzlüğü bulabilir ve kazanabilirsiniz. Madem kazanmak istersiniz ve kazanmayı çok seversiniz, o halde Sahip'inizin son olarak gönderdiği Muhammed isimli Elçi'ye ve Kur'an isimli Kitap'a yönelin. Onlarda Sahip'inizin kim olduğunu, sizlerden ne istediğini, sizlere neler vaadettiğini bilecek ve bulacaksınız. Bu biliş ve buluşla da gerçek kuvvetinizi, zenginliğinizi ve ölümsüzlüğünüzü kazanacaksınız. Bu kazanca önem vermeyenler ise kayıpta kalacaktır.

İmza: Dünya ve evrenin ve içindekilerinin tek Sahip'inin doğal elçisi Deprem."

 

Not 1: Sorulabilir: "Depremin suçlusu kimdir?"

Cevap: Depremin suçlusu ya Allah'tır, ya Allah'a ve yaratılışın yasalarına itaat etmeyen insanlardır, ya da doğa olaylarıdır. Fakat Allah suç işlemez. Çünkü O bütün kötülüklerden ve zulmetmekten arınmıştır. Geriye kalıyor; insanların itaatsizliği ile doğa olayları. Eğer insanlar Allah'a inançsızlık ve itaatsizlik içinde iseler, bu durumda yüce Allah adalet gereği olarak kötülük içinde olan insanlara bir felaket gönderebilir. Eğer bu felaket masum insanları da yakıyorsa, o zaman Allah bununla İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük şehirlerdeki inançsız ve itaatsizleri uyarmak istiyordur. Yani deprem onlara Allah'ın bir mesajı olabilir.

Depremde masumların da yanmasında Allah için bir kötülük yoktur. Çünkü Allah o masumların mallarını sadakaya çevirir, canlarını da cennetle ödüllendirebilir, eğer inançsız ve ibadetsiz değillerse. Aksi halde adalet yerini bulmuş olur, Allah'ın üzerine suç yıkılamaz.

Doğa olaylarının suçlu olup olmadıklarına gelirsek; doğa olayları, Allah tarafından konulmuş yasalar altında işlemektedir. Bu yasaların işletilmesinde bazı mecburiyetler olabilir ve bunlar da birtakım yıkımlar getirebilir. Bu durumda ise önlem almaktan ve yaratılışın yasalarına itaat etmekten başka çare yoktur. Tabii insanın her yıkıcı olaya karşı koyacak gücü yoktur ve olmayabilir. Bu durumda da Allah'a sığınmaktan başka çare kalmaz. Allah'tan sığınma ve koruma isteyenleri Allah mutlaka korur. Bunun için gece yatağa girerken: "Allah'ım, bizi felaketlerden koru!" demek gerekiyor.

Not 2: Depreme dayanıklı evler yapmak, yaratılışın yasasına itaat etmektir. Bu yasaya itaat etmeyenlerin cezası bu dünyada çabuk verilir. Depremde yıkılan evlerin altında kalmak, yaratılışın yasasına itaatsizliğin cezasıdır. 

Not 3: Sorulabilir: "Depreme dayanıklı evler yapmak yeterli olur mu?"

Cevap: Deprem bölgesinde yaşayanlar önlem olarak depreme dayanıklı evler yapabilir ve yapmalıdır. Fakat bu önlem yeterli olmayabilir. Çünkü bir toplum çoğunluk olarak suç işlemekte ise, Allah depremlerin şiddetini artırarak onların depreme dayanıklı evlerini yıkabilir. Bu durumda daha dayanıklı evler yapmak çare olmaz. Geçerli çare, "suçlu toplum" olmaktan çıkmaktır. Bir ülkede Allah'a inançsızlık ve ibadetsizlik veya suç işleme çoğunluk haline gelmişse, Dünya Evi'nin Sahibi Allah o toplumdan razı olmaz, onlardan rahatsız olur ve onları yok etmek ister ve eder. Geçmiş çağlarda Nuh peygamberden itibaren Hz. Musa'ya kadar hep böyle olmuştur ve bu olanları da Son Kitap'ında bildirmiştir.

O halde "suçlu toplum" olup olmadığımıza bakmamız gerekiyor.

Not 4: Sorulabilir: "Diyelim ki halk çoğunluğu Allah'a inanç ve ibadet içinde yaşıyor, ama yine de deprem olursa ne olacak?"

Cevap: Yine de deprem olursa, ölen inançlı ve ibadetli insanlar dünya hayatını kaybeder, ama öte dünyada cenneti kazanırlar. Yani onların bir kaybı olmaz. Geçici olanı kaybederler, ebedi olanı kazanırlar. Fakat inançsız ve ibedetsizlerin böyle bir kazancı olmaz. Onlar her iki tarafı da kaybederler.

Not 5: Yine sorulabilir: "Çin ve Hindistan'daki milyarlarca insan Allah'a inanmıyor ve Avrupa ve Amerika'daki insanlar da Allah'a ortak koşuyor. Allah onları neden yok etmiyor?"

Cevap: Onların suçu çok büyük olduğu için cezalarını erteliyor, kıyametten sonraki yeniden diriltilişin ardından gelecek Büyük Mahkeme'ye bırakıyor. Şimdi ise onları dünyanın imarı için çalıştırmakta, onları kullanmaktadır. Onları yok ederek dünyanın kurulu olan denge ve düzenini bozmak istememektedir. Eğer onlar ilk çağlarda yaşamış olsalardı, yani dünyanın insanlar tarafından kurulu bir düzeni olmasaydı, onları fazla yaşatmazdı. Onlara şimdilik mühlet vermekte, ama kıyametten önceki Büyük Deprem'de onlar mutlaka yok edileceklerdir.

Not 6: Deprem bölgesinde yaşayanların, evlerini 9 şiddetindeki bir depreme dayanıklı hale getirmesi gerekiyor. Fakat dayanıklı evler yapma işlemi maliyeti artıracaktır. Buna da fakirlerin gücü yetmez. Bu durumda zenginlerden "mal ve servet vergisi" almak gerekecektir. Bu verginin de fakirlere aktarılması gerekiyor. Onlar da bu yardımla evlerini dayanıklı hale getirebilir. Aksi halde bir dahaki deprem gelinceye kadar çürük evlerinde yaşayacaklar ve depremin darbesi indiğinde de yok olup gideceklerdir.

Not 7: Sorulabilir: Herşeye gücü yeten Allah, fay hatlarının kırılması ve sürtüşmesinden meydana gelen ve depreme sebep olan titreşimleri durdursa olmaz mı?

Cevap: Kaynamakta olan bir su tenceresinin kapağını tencereye tencereden kopmayacak şekilde yapıştırır veya kilitlerseniz, kaynayan ve buharlaşan su hava alamayacağından o tencere patlar. Bunun gibi, eğer fay hatlarının sürtüşmesinden meydana gelen titreşimler durdurulacak, yani yerüstüne çıkması engellenecek  olursa, bu sefer o titreşimler yerküre içine döner ve dünyayı patlatır. Bu ise daha büyük bir felakettir. Bu felaketin meydana gelmemesi için yerüstünde bazı depremlerin olması kaçınılmaz olmuştur.  

Not 8: Depremde yıkılan binaların enkazından çıkan altın, gümüş, mücevher ve para, eğer sahipleri ölmüş ise devlete aittir. Devlet bu çıkanlarla depremin verdiği zararı ortadan kaldırmaya çalışır. Enkaz altından sağlam çıkacak diğer eşyalar ise fakirlere dağıtılabilir. Yağmacılara fırsat vermemek gerekir.  

Not 9: Sorulabilir: "Yapay deprem yaratmak mümkün mü?"

Cevap: Yapay deprem yaratmak mümkündür. Türkiye'nin güvenliğini tehlikeye atmamak için detaylı bir açıklama yapmıyoruz.

Not 10: Sorulabilir: "Türkiye'de seçim yapılmalı mı?

Cevap: Türkiye'nin uğradığı felaket zamanında buna, AB ve ABD'nin Türkiye üzerindeki hesapları nazara alınarak karar verilmeli. Ve PKK'nın HDP aracılığıyla Türkiye yönetimine girmesi mutlaka engellenmelidir. Aksi halde Türkiye kaybedilmiş olur!

Not 11: Türkiye'nin ve milletinin felaket ve acısı büyük. Fakat Allah bu ikisinden de büyüktür. "Allah büyüktür" diyerek acımızıçültmeye çalışmalıyız. Çünkü 10 ilde meydana gelen depremde onbinlerce ailenin bir anda yok olmasının verdiği şok ve acıyı ancak "Allahu Ekber-Allah Büyüktür" cümlesiyle dindirebilir, karşılayabiliriz. Ve ölen masumların ve müslümanların öte dünyada yeni bir hayat ve mükafat kazanmaları inancı da biz müslümanları sakinleştirir.  

"Allah büyüktür" demek, laikliğe aykırı olmaz. Çünkü o sözü söylemek bir ibadettir. İbadet ise devleti yöneten değildir. Devleti siyasetçiler yönetir. İbadeti engelleyen bir laikliğin ise Türkiye'de yeri olamaz! Çünkü Türkiyelilerin yüzde doksandan fazlası "Müslüman"dır. Çoğunluğu müslüman olan bir ülkede ibadet ve müslümanca yaşayış yasaklanamaz! Yasaklanması gereken, ibadeti ve müslümanca yaşayışı engelleyen laikliktir ve o anlayıştır.

Not 12: Sorulabilir: "Türkiye'de şimdiki yaşanandan daha büyük bir deprem olabilir mi?"

Cevap: Olabilir! Ankara, İzmir veya İstanbul'un 12 şiddetinde bir depremle vurulduğunu ve o şehirlerin yüzde altmış veya sekseninin yıkıldığınışünün. Bu şiddet ve yıkıcılıkta bir depreme, "şimdikinden daha büyük" denir. Eğer Ankara, İzmir ve İstanbul'da yaşayanlar çoğunlukla azgınlık, taşkınlık ve Allah'a teşekkürsüzlük ederlerse, deprem onlardan uzak olmaz. Çünkü Kur'anda bir ayet şunu söylemektedir (yorumlayarak veriyoruz): "İnsanların işledikleri kötülüklerden dolayı karada ve denizde bozgun, bozulma ve yıkım meydana geldi. ..." Bu ayete göre insanların kötülükleri felaketleri davet etmektedir. Çünkü siz bir atın, eşeğin veya katırın sırtına bindiğinizde o hayvanların sinirini bozarsanız, o hayvanlar sizi sırtından aşağı atar. Bunun gibi, insanların yaptığı kötülükler de yerkürenin sinirini bozmaktadır. Fay hatları yerkürenin sinirleridir. Bu sinirler bozulunca deprem meydana gelebilir ve yerküre bir hayvan gibi, onun sırtına binmiş olan insanları aşağıya atar. Eğer insanlar inançsızlık, inkarcılık, ibadetsizlik, bozgunculuk ve Allah'a teşekkürsüzlük gibi kötülüklerle dünyanın sinirini bozarlarsa, daha büyük depremler olabilir. Allah Türkiye'mizi daha büyük felaketlerden korusun!

Not 13: Düşünülebilir: "En iyi çare deprem bölgesi olan şehirlerden kaçmaktır." Bu doğru mu?

Cevap: Deprem bölgesinden kaçmak bir çare olabilir. Ama en iyi çare değildir. İlahî taraftan kulağımıza şöyle bir ses geliyor: "Durun! Nereye kaçıyorsunuz? Sizin kaçtığınız yerde Allah'ın sizi bulamayacağını ve vuramayacağını mı sanıyorsunuz?"

Evet, eğer insanlar "suçlu toplum" olmuşsa, Allah onları heryerde bulur ve vurur. Çünkü Allah, deprem bölgesi olmayan yerlerde de deprem yaratabilir ve bu güce sahiptir. Bunun için de bir emir vermesi yeterlidir. Çünkü herşey O'nun emrini dinleyebilir kabiliyettedir. O halde kaçmak çare değildir. Gerçek çare, Allah'ın istediği gibi olmak ve yaşamaktır.

İkinci olarak: Deprem bölgesi olmayan şehirlere taşınmak, o şehri kalabalıklaştırır. Kalabalıklaşma sakinliği bozar. Trafik çoğalır, şehir zehirlenir. Zehirli hava ömrü kısaltır. Buna izin verilmemelidir. herkes olduğu yerde kalmalıdır.

Deprem bölgesi olmayan şehirlerin valisi, kaymakamı ve nüfus müdürlüğü bu işi ciddiye almalı ve başka şehirlerden gelecek olanlara "şehrimize ancak şu kadar yerleşimci alabiliriz" şeklinde bir sınır koymalıdır. Bu ölçü dolduğunda daha fazla yerleşimcinin mesken tutmasına izin verilmemeli, şehirlerin gelişigüzel dolduruluşu engellenmeli ve o şehirde yeni doğacak olanlara yer kalmalıdır.

Ey Ankaralılar, İzmirliler ve İstanbullular! 10 ilin birden uğradığı felaketi gördünüz. Bu felaket hiç beklemediğiniz bir anda sizin de başınıza gelebilir. Kurtuluş reçeteniz hazır mı? İç dünyanızın apartmanları depreme dayanıklı mı?  

Not 14: Deprem gibi büyük felaketler, felaketsiz bir hayattaki saadeti ortaya çıkarıyor, onu gösteriyor. Felakete uğramamış olanlar, içinde bulundukları saadetin teşekkürünü yapmalıdırlar. Bu teşekkür yapılmazsa, o nimet gider, yerine (şimdiki gibi) felaket gelir! 

Not 15: Ey insanlar! Yüzyıl sonra başlayacak olan kıyametten 33 yıl kadar önce yani 2090'lı yıllardan itibaren dünyadaki bütün şehirleri ve evleri yıkacak kıyamet öncüsü çok büyük depremler meydana gelecektir. Belki 12-15 şiddetinde olacak bu depremlerde insanlığın çoğunluğu ölecektir. Geri kalan azınlık ise kıyametin birinci ve ikinci darbelerinde hayatlarını kaybedecektir. Türkiye'deki 10 şehirde meydana gelen deprem ise, gelecekteki dünya çapında meydana gelecek olan Büyük Deprem'in çok küçük bir örneğidir. Bu örneğe bakarak gelmesi yaklaşmış Büyük Deprem'in yıkıcılığını görebilirsiniz. İsterseniz bu gördüklerinizden ibret alabilir ve kendinizi geleceğe hazırlayabilirsiniz.

Madem geleceğinizde ölüm ve yıkım var, o halde ölümsüz bir hayatı aramak boynunuzun borcudur. Bu borcu ödemek isterseniz, yani cenneti isterseniz, bu isteğinizi ancak Kur'anda ve Kur'anlıca yaşamda bulabilirsiniz. Bu yaşamı şimdiden kazanmak sizi kurtuluşa götürecektir. Kurtuluş istemez misiniz?

Hayat veren hayat alan yüce Allah, deprem felaketinde ölen iyilerimize rahmet etsin. Kötülerimize şefaat ihsan etsin. Zalimlere de azap etsin!

Duamız da şu olsun: Allah'ım! Sana dönüşümüzü güzel eyle. Türkiye aleyhinde faaliyet gösterenleri de kahreyle, onların hesabını boz! Amin. 

İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.

 

Allah'tan başka tanrı yoktur. Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.

 

Zaman: Yeni Çağ'ın yirmiüçü, Şubat ortası.

Mekan: Avrupa.

Makam: Hakka davet ve uyarı.

Boyut: Muranizm.

 

Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.

(Muranist: Modern Kur'anlı.)

                                  *      *      *

                              

                      

Donnerstag, 2. Februar 2023

İSVEÇ VE NATO SEÇİMİNİ YAPMAK ZORUNDADIR! (Bu bildiride ABD'ye mesaj var.)

İSVEÇ VE NATO SEÇİMİNİ YAPMAK ZORUNDADIR!

(Bu bildiride ABD'ye mesaj var.)

 

iyiyi ve iyiliği seçmeyi, kötüyü ve kötülüğü reddetmeyi öğütleyen tekTANRInın adıyla

 

(Parola: Ç)

 

ABD yönetimindeki siyasetçiler, İsveç'in NATO'ya girmesine engel çıkaran Türkiye'nin "onun haksızlıkta olduğunu" ileri sürmektedir.

NATO ve İsveç ise, bir faşistin Kur'an yakma eylemini "ifade özgürlüğü" olarak savunmaktadır.

İlk olarak: Türkiye'nin İsveç'ten teröristlerin iadesini istemesi bir haksızlık değil, haklılıktır. Hukuksal olarak da zaten o teröristlerin iade edilmesi gerekiyor. Gerekli iade yapılmadığı için de Türkiye İsveç'in NATO'ya girişine yol vermiyor. Şimdi Türkiye yönetiminin İsveç'e "stop" çekmesi haksızlık mıdır? Bu durumda İsveç nasıl haklı olabilir ki?

İsveç yönetimi için acaba kendi güvenliği ve NATO'nun güçlenmesi mi önemlidir, yoksa teröristlerin korunması ve Kur'ana ve müslümanlara saldıran faşistin ifade özgürlüğü mü daha önemlidir?

İsveç ve NATO bir seçim yapmak zorundadır. Doğru bir seçim yapılmazsa, İsveç'in güvenliği tehlikede kalır ve NATO da bir güç kazanamaz. Şu anda NATO ve İsveç teröristlerin iadesine yanaşmadıkları ve Kur'an yakma eylemine de destek verdikleri için, İsveç'in NATO'ya alınmasına asıl kendileri engel çıkarmaktadır. Çünkü Türkiye, İsveç'in NATO'ya girmesine taraftardır. Ama bunun için çok önemli bir şartı vardır. O da: İstenen teröristlerin iadesi ve Kur'an yakma eylemine destek verilmemesi, onun engellenmesi. Önceden sadece teröristlerin iadesi sorunu vardı. Şimdi ise bir de Kur'an yakma eylemine destek vermek sorunu ortaya çıktı. NATO ve İsveç bu sorunları çözmek durumundadır. Çünkü Türkiye'nin talepleri haklı, NATO ve İsveç'in karşı duruşu ise haksızdır, haksızlıktır. Adalet neydi?: "Haklıya hakkını vermek, suçluya da cezasını kesmek." O halde NATO ve İsveç Türkiye'nin hakkını neden ödemiyor? Bu hak ödenmeden Türkiye'den talepte bulunmak nasıl hak olabilir?

Kısacası; NATO ve İsveç, Türkiye'ye "aptal çocuk" muamelesi yapmaktan vazgeçmelidir!

(İsveç yönetimi şu gerçeği de görmelidir: İsveç'in istenen teröristleri iade etmemesi, Türkiye'ye, İsveç'e saldırma hakkı kazandırmaktadır. Çünkü geçmişteki Bush yönetimi de El-Kaide liderini iade etmeyen Taliban'a, yani Afganistan'a saldırmıştı.)

İkinci olarak: NATO ve İsveç'in Kur'an yakma eylemini "ifade özgürlüğü" olarak kabul etmesi ve bunu engellememesi, kabul edilemez. Çünkü onlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gitseler, o Kur'an düşmanına hak kazandıramazlar. O halde cezalandırılması gereken bir eyleme kimse onay vermemeli ve onu engellemelidir.

Türkiye'nin talepleri gayet yerinde ve hukuksaldır. Dolayısıyla Türkiye haklılıktadır. Onun haklılığı çiğnenemez!

(Türkiye'nin talepleri meselesini Türkiye'de yapılacak seçim sonrasına bırakan İsveç yönetimi içinde bulunduğu rezil durumu da görmelidir: İsveç yönetimi bu erteleme ile Erdoğan yönetiminin seçimde yenilmesini beklemektedir. Bu yenilgi gerçekleşirse, İsveç yönetimi teröristleri iade etmekten kurtulacak ve hem NATO'ya da rahatça girecektir. Bu beklenti ile Türkiye'nin haklarını ödemekten kurtulacağınışünen İsveç yönetimi büyük bir ahlaksızlık içinde olduğunu da görmelidir! Çünkü bir haklının hakkını ödemekten kaçmak, yalnız adaletsizlik değil, aynı zamanda ahlaksızlıktır da!)

İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.

(Hilafet Makamı, dünyadaki bütün müslümanların manevi haklarını korumak için çalışır.)

 

Not 1: Stern Dergisi'ne mesaj!

Elindeki ateşle Türkiye'yi kundaklamaya çalışan Stern Dergisi bu eyleminden vazgeçmelidir. Çünkü bu ateş önce Almanya'yı yakar. Çünkü Türkiye, şu anda, yani Rusya ile ABD'nin Ukrayna'daki savaşının kızıştığı vakitte NATO'dan çıkıverse, Almanya Rusya'nın karşısında dımdızlak kalır!

O halde göreviniz Türkiye yönetimine saldırmak değil, onu memnun edecek işler yapmanızdır. Hem Türkiye, AB üyesi olmadığı için sizin keyfinize uymak zorunda değildir.

Not 2: Türkiye Suriye'de "sorun ve savaş çıkaran ülke" değil, sorun çözmeye ve güvenliğini sağlamaya çalışan ülkedir. ABD ise, orada sorun çıkaran ve sorunlarığümleyen bir ülkedir. Çünkü Suriye'nin PKK'sı olan YPG terör örgütünü silahlandırarak Türkiye'nin güvenliğini daha büyük tehlikeye sokmuştur. Türkiye ise bu tehlikeyi sınırlarından uzaklaştırmak ve onu yok etmek zorundadır. Bu, Türkiye'nin hakkıdır.

Meksika'da vatanseverler eski topraklarını ABD'den geri almak için bir terör örgütü kursa, Türkiye de bu örgütü silahlandırsa ve ona hertürlü desteği verse, ABD yönetimi buna razı olur mu? Madem razı olmaz, o halde YPG'ye verdiği desteği kesmeli ve Suriye'den çıkmalıdır. Türkiye'nin güvenliğini daha fazla tehlikeye sokmaktan vazgeçmelidir. Eğer vazgeçmezse, Türkiye'ye, savaş çıkarmaktan ve savaşmaktan başka çare kalmaz.

Bu durumda ABD ya Ortadoğu'dan çıkmalı ve bu bölgeyi Türkiye'ye bırakmalı, ya da Türkiye ile iyi geçinmelidir. Madem ABD Ortadoğu'dan çıkmak istemiyor, o halde Türkiye ile iyi geçinmek zorundadır. Bu iyi geçimin şartı olarak da terör örgütü YPG'nin Türkiye sınırlarından 30-40 km kadar aşağıya inmesini sağlamalı ve onun Türkiye'ye saldırmasını engellemelidir. 

Madem ABD'nin Ortadoğu'da İsrail'i korumak gibi bir görevi vardır, o halde Türkiye ile barış içinde olmaktan başka çıkış yolu yoktur. Eğer ABD yönetimi: "Hiçbir bedel ödemeden ben herşeyin sahibi olmalıyım" derse, bu istek onun herşeyi kaybetmesine neden olabilir. Herşeyi kaybetmemek için de ABD gerekli bedeli ödemeyi kabul etmeli ve Türkiye'nin hakkını vermelidir. Adalet de bunu gerektirir. Haklının hakkını ödemeyen, adaletsizdir. Adaletsizlik de savaş doğurur.

ABD'nin çıkarları önemliyse, Türkiye'nin çıkarları önemsiz mi?

(ABD'nin YPG terör örgütüne destek vermesi, Türkiye'ye, Meksika sınırında bir terör örgütü kurma hakkı kazandırıyor. Türkiye'nin bu hakkı kullanmaması için ABD'nin YPG'ye desteğini kesmesi gerekiyor. ABD yönetimi adaletliyse, bu hakkı tanıması gerekir. Bu hakkı tanımak istemiyorsa, Türkiye'nin taleplerini kabul etmelidir. Türkiye haksız bir talepte bulunmuyor. Bu sözler sizi kızdırabilir ve sizi hakka, adalete davet eden masum insanları siz de kolayca ortadan kaldırabilirsiniz. Ama Tanrı'yı ortadan kaldıramazsınız. Tanrı'ya vereceğiniz bir hesap var. Bunu unutmayınız. Adalet sizin çıkarlarınızdan üstündür!)

Not 3: Türkiye'ye saldıran Stern Dergisi, Rusya'nın, nükleer silahları Avrupa'ya doğrultmuş olduğunu unutmamalı. Türkiye'nin NATO'da bulunuşunun kıymetini iyi bilmeli ve görmelidir. Çünkü Türkiye NATO'dan çıkıp desteğini Rusya'ya verse, Avrupa üç günde düşer. Üç günde düşmek istemeyenler, Türkiye'nin hakkını ödemek zorundadır. "Teröristler mi kıymetli, yoksa Türkiye mi?" Bunun hesabı iyi yapılmalı!

"Türkiye NATO'dan çıkarılmalı" diyen Bolton da, bol tonunu düşürmeli, yüksek tonuyla Rusya'yıçlendirmemeli.

Not 4: Gelelim Amerikan dergilerine ve siyasetçilerine. Çıkarlarını sizin çıkarlarınızın önüne geçirmiş ve haklarını korumakta olan bir Türkiye yönetimine tahammül edemiyorsunuz. Sizin çıkarlarınızın önüne hiçbir ülkenin çıkarları geçmesin istiyorsunuz. Kendinizce haklı olabilirsiniz. Ama Türkiye yönetimi de Türkiye'nin çıkarlarınışünmek zorundadır. İktidara gelenler de ülkesinin çıkarlarını korumak için gelirler. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan da bunu yapmaktadır. Normal değil mi?

Fakat siz bu normali kendi açınızdan "anormallik" olarak görüyor ve Erdoğan'ı devirmek istiyorsunuz. Onu devirebilmek için de onu "diktatörlük"le suçluyor, sizin teröristlerinize meşruiyet kazandırmak ve Türkiye yönetiminin üçte birini PKK'yla paylaşmak için gelecek olan muhaliflere destek sunuyorsunuz. Anlıyoruz sizi! Sizin çıkarlarınıza hizmet etmeyen demokrasiler demokrasi olamaz. Onlar ancak diktatörlük olabilir. Çıkarlarınıza hizmet eden diktatörlükler ise sizin için en iyi demokrasidir!

Bu nedir biliyor musunuz? Doğru ölçüleri bozmak ve tersine çevirmektir. Bu bir bozgunculuktur! Adaleti kabul etmemektir. En büyük diktatörlüktür! Yani sizin demokrasiniz sadece bir maskedir. Bu maske arkasında çok büyük bir diktatörlük vardır. Bu gizli diktatörlüğünüz herşeyi ve her milleti ve her ülke ve devleti çıkarlarınıza feda ve kurban etmektedir. Bu kurban edişin adı: "Sömürgecilik"tir. Bu sömürü düzeninizin son bulması gerekmez mi? Bunun yerine "adaletli paylaşım" düzeninin gelmesi doğru olmaz mı? Siz bu doğruyu niçin kabul etmiyorsunuz? Ama sizin şimdiki eğriliğiniz kıyamete kadar süremez. Buna yüce Tanrı daha fazla izin vermez. Bunun için demokrasi maskeli gizli diktatörlüğünüzün, yani Amerikan Krallığı'nın yıkılması yakındır. Yıkılış istemezseniz, yeni Adaletli Paylaşım Düzeni'ni kabul etmelisiniz. Ama sizin en zengin Aile'leriniz bunu kabul edebilir mi? O Aile'leri adalete davet etmeniz gerekmez mi, gerekmiyor mu?

O halde devirmeniz gereken Erdoğan değil; 800 milyon insan açlıktan kıvrılırken, 30 milyon insan açlıktan kırılırken trilyonlarca doları ellerinde tutan ve adaletli paylaşımı kabul etmeyen o Aile'lerdir! Sizin asıl vazifeniz, demokrasinizi kukla gibi oynatan ve fakirlere el uzatmayan o Aile'leri düşürmektir. O ailelerin yerine Amerikan millet çoğunluğunun iradesi geçmedikçe ve hakim olmadıkça sizin demokrasiniz demokrasi olamaz! (İngiltere'nin demokrasisi de aynı şekildedir. Çünkü orada demokrasi millet iradesinin elinde değil, Kralın iradesi elindedir.)

Biz sizi ve Amerikan milletini, gerçek demokrasiye geçmeye davet ediyoruz. Bu daveti kabul ederseniz, dünya barış yurdu olur. Aksi halde dünya bir kavga ve savaş alanına döner ve dönmüştür.  O halde siz de seçiminizi iyi yapınız!

Eğer Erdoğan yönetimiyle iyi geçinirseniz, Dünya Liderliği'niz devam eder. Onu devirmekten vazgeçmezseniz, sizin liderliğiniz de fazla yaşayamaz ve yaşamaya da hakkı yoktur.

Not 5: Eğer siz Amerikan dergileri ve siyasetçileri 20 yıldan beri millet çoğunluğunun oylarıyla iktidarını sürdüren Erdoğan yönetimine "diktatörlük" derseniz, o zaman demokrasiyi yıkıp başka bir rejim getirmek gerekir. Bunu mu istiyorsunuz? Beyler! Türkiye sizin keyf ve çıkarlarınıza göre yönetilemez! Adaletin gereği, Türkiye'nin çıkarlarını kabullenmenizdir. Yalnız sizin çıkarlarınız diye birşey yoktur! Türkiye'nin iç işlerine karışma hakkınız da yoktur! Haddinizi, hududunuzu bilmek zorundasınız!

(Economist Dergisi'nin derdi, diktatörlük değildir. Eğer onun derdi diktatörlük olsaydı, Erdoğan'ın olmayan diktatörlüğü(!)nden milyon kere daha diktatör olan Beşar Esad'ın sonunu getirecek makaleler yazardı. O makaleler nerede? Economist gerçek diktatörlerle neden uğraşmıyor? Demokrasiye geçit vermeyen Suriye Diktatörü, Suriye topraklarının üçte birini işgal ettiği halde ABD'ye ses ve sorun çıkarmadığı için mi değerli? Erdoğan'a "diktatör" demeniz, yanlış ifadedir. Ona "demokratik sultan" demelisiniz. Çünkü o, halk çoğunluğunun oyuyla seçilmektedir. Erdoğan'ı sultanlaştıran, halk çoğunluğudur ve onun seçimidir.)

Not 6: Biden yönetimi, Erdoğan yönetimini yıkmaktan vazgeçmelidir. Eğer vazgeçmezse, bu durum, Türkiye'ye Biden yönetimini yıkma hakkı kazandırır. Türkiye bu hakkı kullanacak olursa, Amerika karışır! Biden gider, oyları çalınarak iktidardan uzaklaştırılan Trump gelir! Türkiye'nin bir imparatorluk aklına sahip olduğu unutulmamalıdır. Uykuda olan bu akıl artık uyanmıştır.

Not 7: ABD yönetimi, Türkiye yönetimini yıkmak yerine, onunla anlaşma yolunu seçmelidir. ABD için YPG bir terör örgütü olmayabilir. Çünkü ondan zarar görmemekte ve ondan faydalanmaktadır. Türkiye için ise durum tam tersinedir. Çünkü Türkiye YPG terör örgütünden zarar görmektedir ve onun güvenliğini tehdit etmektedir. Bu tehdit karşısında ABD ya bu örgüte verdiği desteği kesmeli, ya da onu Türkiye'ye karşı zararsız hale getirmelidir. Bunun için de o örgütün Türkiye sınırlarından 30 km kadar uzaklaşması ve Türkiye'ye karşı eylemlerini durdurması gerekir.

ABD'nin mültecilerle uğraşma sorunu yoktur. Ama Türkiye'nin vardır. YPG'yi Türkiye'nin üzerine salan ABD ise Türkiye'nin sorunlarını çoğaltmaktadır. ABD bu sorunları çözmek ve azaltmak için çalışmazsa, Suriye'yi terketmelidir. ABD yönetimi Türkiye'nin haklılığını ve kendi haksızlığını görmelidir. Bunları görmeyen veya görmek istemeyen ABD yönetimi bir de Erdoğan yönetimini yıkmaya çalışmaktadır. Bu çalışma gayri meşru bir gayrettir. Bu gayreti ancak lanetlemek gerekir! ABD yönetimi eğer lanetlenmek istemezse, görevlerini doğrulukla yerine getirmelidir.

Not 8: Ey insanlar! Sizi yaratmış ve yaşatmakta olan Tanrı'nıza, yani sizi uyarmak için Musa, İsa ve Muhammed isimli elçileri göndermiş olan tekTANRInıza hesap verme vaktiniz çok yaklaştı. Eğer hesabınızın kolay geçmesini ve cennetle ödüllendirilmeyi isterseniz; haklıca, adaletlice, namusluca, ibadetlice, ahlaklıca ve iyiliklice yaşamayı kabul ediniz ve bu kabule göre yaşayınız. Evrenin bir sahibi olduğu ve o Sahip'in de Tanrı olmasından dolayı keyfinizce yaşama hakkınız yoktur. Eğer ölümü öldürebilir, tekrar diriltilişi engelleyebilir ve kıyameti de durdurabilirseniz bu takdirde keyfinizce yaşayabilirsiniz. Fakat sizi yaratan Tanrı olduğu ve O'nun verdikleriyle yaşayabildiğiniz için yine de O'na teşekkür borçlusunuz. Gerçek insan olmak için bu teşekkürü yapmak zorundasınız. Bu teşekkürü yapmak sizi insanlaştırır. Aksi halde sizin insanlıkla bir ilginiz kalmaz. Sizi insanlaşmaya çıkaracak olan yükseltici ancak Tanrı'ya inanç ve O'na teşekkür etmenizdir. İyiliğe teşekkür etmek, medeni olmanın gereğidir. Sizin için hergün yirmidört saatlik yaşam üretmekte olan Tanrı'nızın iyiliğini unutmamalısınız.

Ey evrenin Sahibi'nin Kim olduğunu merak eden insanlar! Sizin Tanrınız; dünyayı, evreni ve içindekileri yaratan ve işletendir. Bunları yapacak gücü, bilgisi ve ölümsüzlüğü olmayanlar, sizin Sahibiniz ve Tanrınız olamaz. Bir anneden doğmuş olanların Tanrı olamayacağını anladınız mı?

Not 9: Bu bildiri Avrupalı diplomatlar arasında paylaşıldı.

İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.

 

EVRENİN SAHİBİ TANRI TEKTİR

İSA MUSA VE MUHAMMED TEK TANRI'NIN KULU VE ELÇİSİDİR

 

Zaman: Yeni Çağ'ın yirmiüçü, Ocak sonu.

Mekan: Avrupa.

Makam: Hakka davet ve Uyarı.

Boyut: Muranizm.

 

Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.

(Muranist: Modern Kur'anlı.)

                       *      *      *